Kentin Tarihî Serüveni
Denizli şehrinin adı Süryani ve Gürcü kaynaklarında
1291’de Tangazlu ve Thongouzalo; 14. yüzyıla ait Aksarayi ve
İbn Batuta’nın eserlerinde ise Toguzlu,
Donguzlu ve Tonguzlu biçimlerinde yer almaktadır. 15. yüzyılda Tonuzlu şeklini
almış, 16. yüzyılın ikinci yarısından sonra ise günümüzde olduğu gibi Denizli
şeklinde kullanılmaya başlanmıştır. Genel itibariyle şehrin su kaynaklarının
fazla olması nedeniyle bu ismi aldığı kabul edilmektedir.
Öte yandan Aksarayi
13. yüzyılda bir olaydan söz ederken burası için Ladik tabirini de kullanmıştır. Kentin bu şekilde
adlandırılması bölgedeki Laodikeia antik kentinin isminin Türkçeleşmesinden kaynaklanmaktadır.
12. yüzyıldan itibaren uç Türkmenleri, Bizans’tan fethettikleri yerlere Türkçe
isimler vermişler veya mevcut ismi Türkçeleştirmişlerdir. Bu suretle Laodikeia
da Ladik ismini almıştır. Yolların
kesişim noktasında ve Büyük Menderes nehri ile sulanan verimli toprakların
üzerinde yer alan Denizli, tarihin her döneminde insanlar tarafından yerleşilen
bir konuma sahip olmuştur. Prehistorik çağlardan beri insanların yaşamını devam
ettirdikleri Denizli ve çevresinde en eski çağlardan M.Ö. 2000 yılına kadarki
süreçte sayıları elliyi bulan yerleşim yerleri tespit edilmiştir.
Büyük İskender’in
ölümünden sonra Makedonya Devleti’nin topraklarının güçlü komutanlar arasında
bölüştürülmesinin ardından Antakya merkezli kurulmuş olan Selevkos Devleti,
sonraki yıllarda hâkimiyet sahasını genişleterek Batı Anadolu’da
egemenlik kurmuştur. Selevkos kralı II. Antiochos, eşi Laodike’ye atfen Laodikeia ismiyle M.Ö. 246 yılında burasını inşa etmiş
ve aynı adla geçen yerlerden ayırt etmek için Lykos Laodikeiası anlamına gelen Laodikeia ad Lykum adını vermiştir. Kral
yolunun Anadolu’da Sard ile Efes ve Milet’e ayrıldığı yerde bulunmasından
dolayı şehir sürekli olarak ticari faaliyetlerini genişletmiştir. M.S. 1.
yüzyıldan itibaren zengin tarım ürünleri, yer altı kaynakları, tekstil ve bankacılık
sektörlerindeki gelişimiyle Roma döneminde önemli bir ticaret merkezi haline
gelmiştir. M.S. 1. ve 3. yüzyıllar arasında en parlak dönemini yaşayan
Laodikeia şehri, M.S. 7. yüzyıldan itibaren kent yerleşimini büyük ölçüde
yitirmiştir. Özellikle Bizans döneminde, İstanbul’un
yeni bir merkez halinde ortaya çıkmasıyla birlikte, Anadolu’da yol sistemi
değişmiş, bütün Anadolu’da yeni şartların ortaya çıkmasıyla kentler eski canlı
yaşamlarını yitirmiş, giderek küçülen şehirlerde yaşayan insanlar tepelerde
daha küçük mevkilere çekilmiştir. Meydana gelen bu değişikliklerden Laodikeia
da etkilenmiş ve eski ehemmiyetini kaybetmiştir. Şehrin savunma mekanizmaları
ihmal edilmiş, şehir savunma ve idari anlamda daha uygun görülen Honaz’a
nakledilmiştir. Kentin yerleşim özelliğini kaybetmesinin nedenlerden biri
meydana gelen deprem nedeniyle şehrin su dağıtım sisteminin büyük ölçüde zarar
görmesi, bir diğeri ise bu dönemde bütün Akdeniz havzasını tehdit eden Arap
akınlarıdır. Şehrin sahip olduğu kuvvetli tahkimat ve nüfusunun kalabalık
olmasından dolayı Laodikeia’nın Türklerin eline geçmesi bir hayli uzun
sürmüştür. Sasani ve Arap akınlarıyla sık sık tahrip edilen ve suyolları
bozulan kent, zamanla askeri bir merkez olma özelliğini yitirmiş ve bu durum,
şehrin Türkler tarafından alınmasının önünü açmıştır.
1071 Malazgirt
Savaşı’nın ardından Türkler, Anadolu’da
büyük bir fetih hareketine girişmişlerdir. Denizli ve çevresi Kutalmışoğlu Süleyman Bey
maiyetindeki kumandanlar tarafından fethedilmiştir. Denizli ve çevresi 1206’da
Selçuklular tarafından yeniden ve kesin olarak fethedilene kadar sürekli olarak
Bizans ile Selçuklu Devleti arasında el değiştirmiştir.
1243’ten sonra
Anadolu Selçuklu Devleti’nin zayıflamasının ardından
diğer Türkmen beylikleri gibi Denizli ve çevresini kontrol eden Sahibataoğulları,
İnançoğulları ve Germiyanoğulları arasında nüfuz çatışmaları yaşanmıştır. 1306
yılında Germiyanoğullarının, Tripolis (Yenice/Buldan)’i
fethetmeleri üzerine kaza idaresi neredeyse bütünüyle Türk hakimiyetine
girmiştir. Başka bir deyişle, Denizli’nin Türkleşmesi, Germiyanoğullarının bu
fethiyle büyük ölçüde tamamlanmıştır.
Denizli ve çevresinin Osmanlı Devleti’nin hâkimiyetine
girmesi, Yıldırım Bayezid döneminde gerçekleşmiştir. 1402 Ankara Savaşı’ndan
sonra Denizli’deki Osmanlı hakimiyeti sekteye uğramakla birlikte; Osmanlı
Devleti, Germiyanoğullarının hâkimiyetindeki Denizli ve havalisini 1429 yılında kesin olarak
topraklarına katmıştır. Lâzıkiyye kaza dairesi, doğrudan doğruya aynı zamanda
1393’de kurulan Anadolu Beylerbeyliği’ne, 1451 yılından sonra
merkezlik etmesi açısından da Paşa Sancağı konumunda bulunan Kütahya sancağına
bağlanmıştır. 19. yüzyılda Anadolu Beylerbeyliği’nin dağılması üzerine kurulan
Aydın Eyaleti’ne bağlanan Denizli, 1867 yılında Menteşe ile birleştirilerek kaza olarak tekrar Aydın
sancağına bağlanmıştır. 10 Mart 1883 tarihinde müstakil bir sancak haline getirilmiştir.
Denizli, Sarayköy,
Buldan ve Tavas kazalarından oluşan Denizli sancağının
sınırları, 1884’te Çal,
1888’de ise Garbî Karaağaç (Acıpayam)’ın katılmasıyla oldukça
genişlemiştir. Osmanlı Devleti’nin son zamanlarında müstakil mutasarrıflık olan
Denizli, Cumhuriyet’ten sonra Çivril’in
de katılmasıyla bugünkü sınırlarına kavuşmuştur.